10/16/2010

Sosyal Network'ün Gücü ve GAP Vakası

Günümüzün iletişim çağında, sosyal iletişim araçları, ağlar hayatımızın vazgeçilmez birer parçası oldular. Hatta kimi insanlarda hastalık derecesinde... Bizler, devrimsel nitelikte bir evrime tanıklık etmekteyiz. Her an heryerde bilgi kolay ulaşılabilir hale geldi. İnsanlar birbirleriyle sürekli bağlantı halinde. Nokia'nın sloganı kısacası gerçek oldu.


Sosyal iletişim ağlarının en önemli 3 markası hiç şüphesiz; Facebook, Twitter ve LinkedIn. Elbette başkaları da var ancak bunlar daha çok gözönünde. Büyüklükleri ve etki alanlarını daha iyi anlamamız adına birkaç istatistiki bilgiye bir gözatalım isterseniz:


  • Facebook'ta 500 milyondan fazla aktif kullanıcı bulunmaktadır. Bu kullanıcıların yaklaşık %50'si, hergün online olmaktadır. Aylık olarak, 700 milyar dakika kullanıcılar Facebook'ta zaman geçirmektedir. Ortalama bir kullanıcı, 130 arkadaşı ile bağlantılıdır. 70'den fazla dilde versiyonu bulunmaktadır. Dünyada, 150 milyondan fazla kişi, mobil cihazlarından Facebook'a erişmektedir. Mobil cihazlarıyla erişimde bulunan kullanıcılar, diğer kullanıcılara oranla 2 kat daha fazla aktif kullanımdalar. 60 ülkede 200'den fazla mobil operatör, Facebook uygulamalarını kullanıcılarına sunmaktadırlar. 141 milyon kullanıcı ile en sık kullanılan ülke ABD olup, Türkiye bu sıralamada yaklaşık 23 milyon kullanıcı ile 4.sırada yer almaktadır.
  • LinkedIn, 200 ülkede 80 milyondan fazla kullanıcıya sahip. Yaklaşık olarak her saniye, yeni bir kullanıcı LinkedIn'e üye olmaktadır. Kullanıcı sayısının yarısından fazlası ABD dışındaki ülkelerden katılmaktadır. Fortune 500 şirketlerinin tepe yöneticilerinin tamamı LinkedIn kullanıcısıdır.
  • Twitter ise ayda 190 milyon kullanıcıyı çekmektedir. Bu kullanıcılar günde 65 milyon tweet mesaj göndermektedir. 


Kısacası, sosyal iletişim ağlarının etkisi hiç yadsınamayacak derecede büyük boyutlara ulaşmış durumda. Bu etkinin farkındalığına önce varmış olan şirketler, hiç şüphesiz bu kanallara yabancı olanlara karşı bir adım önde rekabeti götürmektedirler.



GAP Vakası...


Gelelim yazının diğer önemli konusuna... Bilmiyorum dikkatinizi çekti mi; dünyaca ünlü giyim markası GAP geçtiğimiz hafta logosunu değiştireceğini Facebook ve Twitter'daki sayfalarından duyurmuştu. Buraya kadar aslında herşey normal; aşağıdaki gibi sağdaki logoyu soldakine dönüştürmekti bütün amaçları...




Fakat aslında hesaba katmadıkları birşey vardı; sosyal network'ün usta kullanıcıları... GAP'in sitelerinde yer alan bu logo değişikliği duyurusundan tam 2 gün sonra, binlerce tepki mesajı alan şirket, logo değişikliğini geri çekmek zorunda bıraktırıldı. Bunu yaptıran da sosyal medyanın gücünden başkası da değildi. Öyle ki, kararın açıklanmasının ardından, şirketin sitelerine 2.000 mesaj gönderen kullanıcılar karardan duydukları memnuniyeti mesajlarıyla şirket tepe yönetimine yazıyorlardı.

Diğer bir boyut ise; değişikliğin durdurulduğunun açıklanmasından sonra, NY Borsası'nda GAP'in hisseleri yeniden yükselişe geçti ve %2.4 oranında değer kazandı.

GAP'in markalardan sorumlu Başkanı, Marka Hansen bu süreci: "Bu süreçte çok şey öğrendik. Şu konuda çok netiz ki, bu değişiklikte doğru bir şekilde hareket etmedik. Online olan kamu ile yeterli derecede irtibat kuramadık ve bu fırsatı kaçırdık. Bu, doğru zamanda yapılmamış doğru olmayan bir projeydi" sözleri ile özetliyordu.

Sözün Özü...

Kanımca, GAP vakası bence pazarlama stratejileri derslerine bir vaka olarak girmelidir. Hatta şirketler de bunlardan kendilerine ders çıkarmasını da bilmelidir.

Ayrıca biz İK profesyonellerine de dersler çıkarmak mümkündür. Sosyal medya kanallarını, işveren markasını oluşturmak için kullanmak, çalışma ortamı ve koşullarını "online çalışan adaylarına" tanıtabilmek, uygulanan sistemleri onlara anlatabilmek, 21.yy İKsından beklenmektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu kanalları önce kullanan, rekabet avantajında bir adım önde olacaktır.

Not: GAP haberiyle ilgili detayları aşağıdaki linklerden de bulabilirsiniz:

Kullanılan Kaynaklar:








3 yorum:

Evrim Kuran dedi ki...

Merhaba,

GAP vakasından İK profesyonellerinin de ders çıkarması gereğine dair yorumunuzu çok yerinde ve altı çizilesi buldum. 21. yüzyıl İK'cısı, artık salt süreç ve fonksiyonların uygulayıcısı değil, bir HR MARKETING stratejisti olmalı ki Türkiye'de başarılı işveren markalama örneklerinden bahsedebilelim.

Selamlar

Sevim Demirel dedi ki...

Emre Bey merhaba,

Blogunuzu ilgi ile takip etmekteyim. Emekleriniz ve paylaşımlarınız için teşekkür etmek istedim. Özellikle İK alanında yeni olan ben gibi bir çok insana farklı bir bakış açısı ve faydalı bilgiler kazandırdığınıza inanıyorum.

Umarım daha çok yazılarınızı okuruz.

Unknown dedi ki...

Gerçekten enteresan bir olay. Paylaşımınız için teşekkürler.