12/19/2010

Kendinizi Tükenmiş Hisseder misiniz?

Garip bir yazı başlığı değil mi? Belki de havanın şu anda kapalı, yağmurlu olmasından kaynaklandı... Ancak, nette dolaşırken, kariyer sitesi Monster'daki küçük bir makale dikkatimi çekti. Kısacası, havanın iç karartıcı olmasıyla tam da üst üste geldi.


İç karartmak için yazmıyorum; ama birçok profesyonel çalışan geçici bir dönemde de olsa, iş hayatında kendisini tükenmiş, uzun süren yoğun çalışmalardan sonra psikolojik olarak çökmüş hissedebilmektedir. Sonuçta, insan her ne kadar mantık ile hareket ettiğini söylese de, duygusal bir varlıktır.


Özellikle iş dünyasında tükenmişlik hissi, birkaç günden fazla sürecek şekilde kendinizi herhangibir gelişme ümidi olmadığı, mental ve fiziksel olarak mecalsiz gördüğünüz dönemleri tanımlamaktadır. Kendinizi iş yükünden bunalmış, neyi neden yaptığınızı devamlı sorgular vaziyette bulmanızdan bahsediyorum.


Okuduğum yazıdan birkaç soruyu alıntı yaparak, bunları kendinize bir sormanızı rica ediyorum; eğer 3'ten fazla soruya yanıtınız evet olur ise, henüz kendinizi böyle hissetmeseniz de, tükenme noktasına yakınsınız anlamı çıkabilmektedir:

  1. Sabah kalkarken zorluk çekiyor musunuz?
  2. Her zaman yorgun musunuz?
  3. Bazı şeyleri sıklıkla unutur musunuz?
  4. Sebepsiz ağrılarınız oluyor mu?
  5. Evde ve işte aşırı duyarlı mısınız?
  6. Evde ve işte kendinizi sinirli mi hissediyorsunuz?
  7. Astlarınızı yada evde ailenizi azarlar mısınız?
  8. Çoğu zaman stresli misiniz?
  9. Kariyerinizde, neyi neden yaptığınızı sorgular durumda mısınız?
  10. Her zamankinden daha fazla baş ağrısı, mide ağrısı, göğüs ağrısı hissediyor musunuz?
  11. Sizi heyecanlandıran birçok şeye ilginiz azaldı mı?
  12. Sıkkın mısınız?
  13. Kendinizi tek düze bir hayat içinde sıkışmış kalmış hissediyor musunuz?

Bir deneyin, bu havada kendinize biraz zaman ayırın ve bu soruları kendinize sorun... 


11/18/2010

Dünya Nüfusunun Analizi İçin

Değerli meslektaşlarım,


Hepimizin bildiği üzere dünya nüfusu artan bir hızla yaşlanma sürecine girdi. Gelişmiş ülkelerde yaşanan düşük doğum oranları ve yaşlanan nüfus nedeniyle, gelişmekte olan ülkeler odak noktası haline geldi. 


Eğer dünya nüfusunun son durumu ve 2050 yılı projeksiyonlarının ne olduğu ile ilgileniyorsanız, size Population Reference Bureau'nun web sitesini ziyaret etmenizi özellikle tavsiye ediyorum.


Sitenin linki http://www.prb.org/Publications/Datasheets/2010/2010wpds.aspx


Araştırmalarınızda faydalı olacağını düşünüyorum...

İnsani Gelişim Endeksi ve Türkiye

Bundan önceki birkaç yazımda, Türkiye'nin rekabet edebilirlik durumuna değinmiştim ( http://ikgunluk.blogspot.com/2010/09/turkiyenin-rekabet-edebilirlik-duzeyi.html). Durumun pek parlak olmadığı verilerle çok net bir biçimde anlaşılıyordu.


Birleşmiş Milletler, bu sene 20.sini hazırladığı İnsani Gelişim Raporu'nu 4 Kasım'da tüm dünyayla paylaştı. Raporun detaylarını http://hdr.undp.org/en/statistics/ linkinden bulabilmek mümkün. Bu yazıda, ülkemizin durumunu özet bir görünümünü aktarmak istedim.


İnsani Gelişim Endeksi, 169 ülkeyi kapsayan ve sağlık, eğitim ve gelir ana başlıklarıyla değerlendirme yapan bir araç. 2010 yılında ilk on sırada; Norveç, Avustralya, Yeni Zelanda, ABD, İrlanda, Liechtenstein, Hollanda, Kanada, İsveç ve Almanya'nın yer aldığı görülmekte.


Peki güzel ülkemiz ne durumda? 


169 ülkenin sıralandığı endekste, 0,679'luk değeriyle 83.sırada yer almaktadır. 2008 ve 2009 yıllarında bu değer 0,674 olarak hesaplanmış, geçen sene de 79.sırada görülmekteyiz. 


Hangi ülkelerin arkasından sıralanmışız? 


Bu sorunun yanıtını ararken inanın gözlerim faltaşı gibi açıldı: İşte size örnekler; Karadağ, Romanya, Trinidad, Panama, Kazakistan, Azerbaycan, Bosna, İran, Ermenistan... Daha başka ülkeler de var tabiiki, ben biraz daha çarpıcı olanlarını koymak istedim.


Dediğim gibi, fazla detaya boğmayacağım bu yazıyı. Arzu edenler en ince detayına kadar yukarıdaki linkten analiz yapabilirler.


Şimdi biz ekonomik olarak büyüyoruz ya; hani öyle diyorlar...


Biraz dizi repliğini andırır gibi bitmiş olacak yazı ama, denk geldi artık...


Mesele rakamları alt alta koyup, çıkart böl yaparak kağıt üstünde ekonomik büyüme yüzdesi bulmak değil... Asıl mesele gelişerek, çağdaşlaşarak adam gibi büyümek...





11/17/2010

Çeşitli İş Hukuku Davaları ve Sonuçları-6

Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan bir haber, ilginç bir iş hukuku davasında Yargıtay'ın kararını içeriyordu. Davanın konusu, bir çalışanın patronuyla anlaşarak, sigortalı olma durumundan vazgeçmesiydi. Yazıyı aynen aktarıyorum:


Sigortasız çalıştığı için 8 yıl önce işveren aleyhine Antalya 1.İş Mahkemesi'ne dava açan davacının lehine sonuçlanan davayı işveren temyize götürdü. Ancak, bu süre içerisinde taraflar aralarında anlaştı ve bunun üzerine davacı, Yargıtay aşamasındaki davasından feragat ettiğini bildirdi. 


Yargıtay 10.Hukuk Dairesi, sosyal güvenlik hakkının dokunulamaz ve feragat edilemez bir hak olduğu gerekçesiyle davacının bu talebini kabul etmedi. Çalışanın işe başlamasıyla birlikte kendiliğinden sigortalı olacağı belirtilen ilamda, sigortalı olmanın bir hak değil, zorunluluk olduğu vurgulandı.


Yargıtay bu kararına gerekçe olarak ise sosyal güvenlik hakkının "dokunulamaz ve feragat edilemez" bir hak olmasını gösterdi. 1982 Anayasası'nın 12.maddesinde de bu hükme yer verildiğine işaret eden Yargıtay'ın kararında, kimsenin dava açmaya zorlanamayacağı gibi açılan davanın da sonuna kadar takip edilmeye zorlanamayacağı belirtildi. Ancak sigortalılık süresinin tespiti için açılan davaların feragat halinde bile sona ermeyeceği kaydedildi. Davacı davasından vazgeçse bile hakimin davayı sürdürmekle yükümlü olduğu vurgulandı. Yargıtay'ın bu kararının ardından davaya devam edilecek ve davacının eksik primleri tahsil edilip, işeverene ceza kesilecek. 

11/14/2010

Moral Bozucu Bir Rapor... İş'te Gençlik

Ankara Ticaret Odası tarafından TÜİK Haziran ayı işgücü istatistikleri temel alınarak hazırlanmış olan "İş'te Gençlik" raporunun sonuçları geçtiğimiz günlerde yayınlandı. 


Raporun bana göre özü şu: Genç nüfus sayısı gelişmiş ülkelerin oldukça üzerinde seyretmekte. Ancak, bu gençlerimizi yeterli derecede eğitemedikten, iş ve gelişim imkanları sunamadıktan sonra, sayıların ne önemi var...


Şimdi isterseniz; gazetelerde de yer alan bu önemli ve bir o kadar da moral bozucu sonuçları içeren raporun satırbaşlarını aşağıda inceleyelim:

  • 52 milyon 503 bin kişi olan çalışma çağındaki nüfusun 11 milyon 547 binini 15-24 yaşları arasındaki gençler oluşturuyor. Gençlerin 5 milyon 642 bini erkek, 5 milyon 905 bini kız. 11 milyon 547 bin gencin 3 milyon 732 bini (yüzde 32,3) çalışma hayatı içinde yer alırken, 3 milyon 911 bini öğrenimine devam ediyor. 3 milyon 904 bin genç ise ne eğitimde ne de üretimde yer alıyor. Diğer bir ifadeyle her 100 gencin 34'ü atıl durumda bulunuyor.
  • Çalışan 3 milyon 732 bin gencin dörtte birinden fazlası (961 bin) "ücretsiz aile işçisi" durumunda. Bir gelir elde etmeden ve sosyal güvenceye sahip olmadan çalışır gözüken bu gençler, atıllık oranını perdeliyor. Ücretsiz aile işçisi olan gençler istihdam içinde değerlendirilmediğinde atıllık oranı yüzde 34'den yüzde 42'ye çıkıyor.
  • Atıllık oranı kızlarda daha da yüksek. Her 100 erkekten 21'i üretim ve eğitimde yer almazken, bu sayı kızlarda 47'ye yükseliyor. 5 milyon 905 bin genç kızın 1 milyon 317 bini çalışırken, 1 milyon 842 bini eğitimine devam ediyor. Atıl genç kızların sayısı ise 2 milyon 746 bin. Atıl gençlerin yüzde 70'ini kızlar oluşuyor.
  • Genç kızların atıllık oranı toplamda erkeklerin 26 puan üzerinde seyrederken, en büyük fark "lise altı" eğitimli gençlerde kendini gösteriyor. 3 milyon 666 bin "lise altı" eğitimli genç erkeğin 635 bini çalışma ve eğitim alanında yer almazken, atıllık oranı yüzde 17,3 oluyor. 3 milyon 800 bin "lise altı" eğitimli genç kızın 1 milyon 732 bini ne çalışıyor ne de eğitimine devam ediyor ve atıllık oranı yüzde 45,6'ı buluyor. 
  • Genç nüfusta en yüksek atıllık oranı yüzde 53 ile Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt illerinden oluşan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde görülüyor. Bölgedeki 1 milyon 426 bin genç nüfusun 305 bini çalışırken, 364 bini de eğitimine devam ediyor. 757 bin genç ise ne üretimde ne de eğimde yer alıyor.
  • Rapora göre, Türkiye'de 384 bin genç ( yüzde 3.3) okur-yazar bile değil. 1 milyon 114 bin genç de (yüzde 9.6) sadece okuma-yazma biliyor. 6 milyon 353 bin genç (yüzde 55) ilköğretim seviyesinde bir okuldan mezun iken 3 milyon (yüzde 26) genç ise lise ve dengi okul mezunu. 
  • Genç nüfus içinde üniversite mezunu olanların sayısı ise çok düşük. 11 milyon 547 bin gençten 691 bini (yüzde 6) üniversite mezunu. Bu gençlerin 387 bini kız, 303 bini de erkek. Lise ve dengi okul mezunlarının aksine, üniversite mezunu gençlerin çoğunluğunu kızlar oluşturuyor.
  • Genç nüfusunu büyük ölçüde atıl bırakan Türkiye, az sayıdaki yüksek eğitimli gencinden de yeterince yararlanamıyor. Atıllık oranı yüksek eğitimli gençlerde lise ve dengi okul mezunlarının üzerine çıkıyor. 691 bin üniversite mezunu gencin 333 bini bir işte çalışırken, 83 bini yüksek lisans veya öğrenimlerini destekleyecek dil ve diğer özel kurslar şeklinde eğitimlerine devam ediyor. 275 bin üniversite mezunu genç ise ne iş ne de eğitim alanında kendine bir yer bulabiliyor. Diğer bir ifadeyle üniversite mezunu gençlerin yüzde 40'ı "atıl" durumda bulunuyor. Bu oran lise altı ve lise mezunlarında yüzde 32, okuma-yazma bilmeyen gençlerde ise yüzde 81.
  • 2010 Haziran ayı itibariyle atıl gençlerin sadece yüzde 23'ü iş arıyor. 3 milyon 904 bin atıl gencin 882 bini işsiz. Atıl gençlerin yüzde 16'sını oluşturan 621 bin genç ümitsizlik veya diğer nedenlerle, çalışmak istediği halde iş aramıyor. Gençlerde işsizlik oranı 19.1 olurken, iş aramayanlar da dahil edildiğinde gerçek işsizlik oranı yüzde 28.7'ye fırlıyor. 
  • Tüm eğitim seviyeleri içinde en yüksek işsizlik oranı yüzde 29 ile yüksek eğitimli gençlerde yaşanıyor. 691 bin üniversite mezunu gencin 275 bini atıl iken, atıl yüksek eğitimli gençlerin yarısı (136 bin) iş arıyor. 14 bin genç iş bulmaktan ümidini kesip tamamen pes ederken, 53 bini de çalışmak istediği halde iş aramaya cesaret edemiyor. İşsizlik rakamlarına iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar da dahil edildiğinde üniversite mezunu gençlerde geniş anlamda işsiz sayısı 203 bine çıkarken, işsizlik oranı da yüzde 37.9'a yükseliyor. Okuma-yazma bilmeyen gençlerde yüzde 13.9 olan işsizlik oranı, lise altı eğitimlilerde yüzde 15.9, lise ve dengi okul mezunlarında ise yüzde 22.8.
  • Eğitimin en önemli katkılarından biri yüksek eğitimli gençlerin, akranlarına göre daha çok kayıtlı işlerde çalışmasını sağlaması oluyor. 15-24 yaş grubunda çalışanların yüzde 60'ı sosyal güvenceden yoksun. Bu oran daha çok büyük işletmelerde çalışmaları nedeniyle yüksek eğitimlilerde yüzde 22'ye geriliyor. Türkiye genelinde tarım sektörü hala istihdamdaki ağırlığını koruyor. Gençlerin yüzde 25'i tarımda çalışırken, bu oran yüksek eğitimlilerde yüzde 4'e geriliyor. Yüksek eğitimli gençlerin en çok tercih ettiği sektör yüzde 56 ile hizmetler sektörü olurken, ikinci sırada yüzde 21 ile ticaret yer alıyor. 

11/11/2010

13. Ücret ve Ödül Yönetimi Zirvesi

   Değerli meslektaşlarım ve bu bloğu takip eden tüm İK dostları,

   Konuşmacı olarak yer alacağım HR Dergi 13.Ücret ve Ödül Yönetimi Zirvesi'nde sizlerle   tanışabilirsem büyük mutluluk duyacağım. Zirve 18 Ocak tarihinde İstanbul'da gerçekleştirilecek olup linki aşağıda yer almaktadır. 

Görüşmek dileğiyle....


11/10/2010

Facebook'ta Paylaşılmaması Gereken 6 Şey...

ABD'de yayımlanan bir habere göre, Facebook ya da diğer sosyal medya araçlarında, bazı kişisel bilgilerin paylaşılması, olumsuz sonuçları da beraberinde getirebiliyormuş. Bazıları tahmin edilir şeyler ancak birkaçı bana ilginç geldi, bu sebeple yazmak istedim:

  1. Doğum Tarihiniz ve Yeriniz: Carnegie Mellon'un yapmış olduğu bir çalışmaya göre, kimlik hırsızları bu iki bilgi sayesinde, tüm mali kayıtlarınıza ulaşabiliyorlarmış.
  2. Tatil Planlarınız: Hırsızlar için kaçınılmaz fırsat; ne kadar süreyle nereye gideceğinizi bilmek.
  3. Ev Adresiniz: Ponemon Enstitüsü'ne göre, sosyal medya sitelerinde adres bilgilerini paylaşanlar, fiziksel ve kimlik hırsızlığı için ciddi risk unsuru oluşturmaktadırlar. 
  4. İtiraflar: İşinizden nefret ediyorsunuz, vergi ödemeleriniz hakkında söylediğiniz yalanlar ya da ilaç bağımlılığınız.... Şirketler, sosyal medya kanallarını çalışanlarla ilgili bu tarz bilgileri takip etmek amacıyla ve işten çıkarmada kanıt olarak kullanmaktadırlar. ABD'de yapılan bir araştırmaya göre şirketlerin %8'i sosyal medyanın kötü amaçlı kullanımı sebepleriyle işten çıkartılmış durumda.
  5. Şifre İpuçları: Eğer online hesaplara sahipseniz, annenizin kızlık soyadı başta olmak üzere birtakım sorulara cevap vermek durumunda kalabiliyorsunuz. Facebook'ta bu gibi bilgileri kesinlikle profilinizde paylaşmayın.
  6. Riskli Davranışlar: Hayatınızda adrenalini, hızlı yaşamayı seviyor olabilirsiniz. Bu gibi meraklarınızı da yine paylaşmamanız öneriliyor: Sigorta şirketleri, katılımcıları ya da potansiyel müşterilerini web üzerinde araştırmakta, alabilecekleri riskleri önceden görerek, başvuruları reddebiliyorlarmış.
Benden söylemesi...

Sosyal Medya ve İş Yaşamı

Sosyal medyanın gücünün hepimiz farkındayız. Tabiri caizse, "insanı rezil de eder, vezir de"... Daha önceki yazılarımda da bu konuya değinmiştim; ilginç GAP vakasının yankıları halen sürmekte.


Bu yazıda farklı bir konu üzerinden sosyal medyanın etkisine değinmek isterim. Yahoo.com'un haber sayfalarında gözüme çarpan bir haber çok ilginç geldi ve özellikle iş yaşamı üzerinde etkisi olduğunu düşündüğüm ve gelecekte de bu tarz durumların ortaya çıkacağını tahmin ettiğimden, sizlerle paylaşmak istedim. 


Olayın detaylarına http://news.yahoo.com/s/yblog_upshot/20101109/us_yblog_upshot/can-criticizing-the-boss-on-facebook-get-you-fired linkinden de ulaşabilirsiniz. Haber kısaca şöyle:


Connecticut'ta kurulu ambulans servisinde çalışan bir acil yardım sağlık teknisyeni, işten haksız gerekçeyle çıkartıldığı için, şirkete dava açıyor. Olay buraya kadar normal gözüküyor; ancak şirketin iddia ettiği gerekçe ilginç: 


Şirket çalışanın işine; Facebook'ta yöneticisine hakaret etmesi ve eleştirmesi nedeniyle son veriyor. Şirket ayrıca, çalışanların Facebook ya da sosyal medya araçlarından herhangibirinde, şirket bilgilerini açığa çıkarmanın, çalışma koşullarını açıklamanın yasak olduğuna dair prosedürlerinin olduğunu da belirtiyor.


Davacı Souza ise, olaydan önce, yöneticisinin müşteri şikayetlerine sendika temsilcisiyle beraber cevap yazmasına izin vermediği için tartışma yaşadıklarını ve fikir ayrılığına düştüklerini belirtiyor.


Dava 25 Ocak'ta başlıyacakmış, kararı merakla bekliyorum.


Bu gibi olaylar, tahminimce önümüzdeki dönemlerde artarak devam edecektir. Mobil iletişimin tavan yaptığı bu dönemde, yerleşik kuralların olmadığı internet dünyasında bu davalara sıkça rastlanacaktır.


Biz İK profesyonellerinin, sosyal medyanın bu yönüne karşı çeşitli prosedür ve uygulamaları yerleştirmek sanırım yeni görevlerimizden biri olacaktır.




10/27/2010

Ekonomik Güç Yön Değiştirirken En Yenilikçi 50 Şirket

Küresel ekonomide artık kabul edilen bir gerçek var ki, o da gücün artık gelişmiş ülkelerden, hızla gelişmekte olan ülkelere kaymasıdır. Zaten yatırım şirketlerinin ya da IMF'in, gelişen ülke ekonomilerini farklı şekillerde gruplayarak kıyaslama yapmaları da bu sebepledir. 

İster adına BRIC (Brezilya, Hindistan, Rusya, Çin), ister E7 (BRIC ülkeleri, Meksika, Endonezya,Türkiye) ya da CIVETS (Kolombiya,Endonezya,Vietnam,Mısır,Türkiye,G.Afrika) diyelim; artık ekonomik güç bilinen büyük ekonomilerden (ABD,Japonya,İngiltere,Almanya...) yukarıda sıraladığım ülkelere doğru geçiş yapmak üzere.

IMF'nin son yayınladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu'ndaki http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2010/02/weodata/index.aspx tahminlere göre oluşturduğum aşağıdaki grafiğe şöyle bir bakacak olursak:



Grafikten de görüleceği üzere, G-7 ülkelerinin 2000 yılında küresel GSYH içindeki pay toplamı %70'lerde iken, bu oranın 2015 yılında %47'lere gerilemesi beklenmektedir. Benzer şekilde ABD ekonomisinin payının da %24'lük seviyesinden %18 oranına gerilemesi tahmin edilmektedir.

Buna karşılık, Çin'in GSYH payının %7'den, %17'ye çıkacağı tahmini de gözden kaçmamalıdır.

Grafik, aslında güç hareketinin yönünü görmemizde büyük fayda sağlamaktadır.

En Yenilikçi 50 Şirket...

Bloomberg BusinessWeek dergisi, Boston Consulting Group'un müşterilerinden oluşan tepe yöneticilere, kendi sektörleri dışındaki en yenilikçi şirketleri sorduğu raporun 2010 yılı sonuçlarını yayınladı http://www.businessweek.com/magazine/toc/10_17/B4175innovative_companies.htm.

Buna göre liste, aşağıdaki gibi oluştu:


Listede göze çarpan satırbaşlarına dikkat edersek;
  • Elli şirketin 15 tanesi Asya ülkelerinden, 2006 yılında sadece 5 şirket listede yer almakta idi.
  • Sıralamanın yapılmaya başlandığı 2005'den bu yana ilk defa, ilk 25'de yer alan şirketlerin büyük çoğunluğu ABD dışındaki ülkelerden.
  • 2005 yılında, ilk 20 şirketin sadece 6'sı ABD dışındayken, 2010 yılında bu sayı 25 şirketten 13'e yükselmiştir.
  • 2005 yılında listede yer alan Amerikan şirketlerinden; 3M, Starbucks ve eBay, bu sene sıralamaya girememişlerdir. 

Raporun sonuçları ile, ekonomik güç tahminleri nasıl örtüşüyor dikkat ediyor musunuz? 

Ekonomik olarak kalkınan ülkelerde, yenilikçiliğe verilen önem de ayırılan bütçe de artış gösteriyor. 

Bu durumu, BCG tarafından yürütülmüş olan başka bir anket sonucu da destekliyor: Çin'de ankete katılan tepe yöneticilerin %95'i yenilikçiği ekonomik büyümenin en önemli faktörü olarak görürken, bu oran ABD'de %72 olarak görülmüştür. G.Amerika ve Hindistan'da da Çin gibi yüksek değerler elde edilmiştir; sırasıyla %90 ve %89.

Benzer şekilde, Çinli yöneticilerin %88'i yenilikçilik için bütçe artırımına gideceklerini belirtirken, bu oran ABD'de %48'de ve Japonya'da da %34'lerde seyretmektedir. 

Ne dersiniz? Bu başarılar tesadüf olabilir mi? 

 

10/26/2010

Global Dijital Yaşam Raporu

TNS araştırma şirketi tarafından 46 ülkede, 16-60 yaşları arasında 48.804 kişi arasında yapılan "Dijital Yaşam 2010" raporu sonuçları geçtiğimiz günlerde açıklandı. Bu rapor, konu ile ilgili en kapsamlı rapor olma özelliğini taşımakla birlikte, BRIC ülkelerini de içine alarak başka bir başarıya daha imza attı.

Raporun detaylı sonuçlarına http://discoverdigitallife.com linkinden ulaşabilirsiniz. Aşağıda özet bulguları kısaca toparlamaya çalıştım...

Bulgu 1: Küresel olarak çevrimiçi olan kullanıcıların %61'i dijital kaynakları medya kanalları sıralamasında birinci sıraya yerleştirmiştir. Bunu sırasıyla; %54 ile TV, %36'ı ile radyo ve %32 ile gazeteler takip etmektedir.

Bulgu 2: Hızla büyüyen pazarlardaki kullanıcılar, gelişmiş ülkelerdeki kullanıcılardan çok daha fazla dijital faaliyetlere bağımlı durumdalar. Çevrimiçi davranışlara bakıldığında; hızlı büyüyen pazarlarda, örneğin Mısır'da %56'lık, Çin'de %54'lük bir bağlılık seviyesi varken; bu oranlar Japonya'da %20, Danimarka'da %25'lerde seyretmektedir.

Bulgu 3: Sosyal ağlarda paylaşımlar ve blog ile uğraşmak hızlı büyüyen pazarlarda dijital dünyanın birincil öncelikleri olmuş durumda. Çin'de her beş kullanıcıdan dördünün kendi bloglarının olduğu ya da forumlara giriş yaptığı gözlemlenmekte. Bu oran Brezilya'da da %51 civarında. ABD'de ise blog yazımı ve forumlara giriş yapma %32'ler seviyesinde.

Bulgu 4: Sosyal network'te yaşanan patlama, PC'den mobil cihazlara geçişin bir sonucu olarak görülmektedir. Mobil kullanıcılar haftalık ortalamada 3.1 saati sosyal network sitelerinde geçirirken, e-mail yazışmaları için bu 2.2 saat olarak görülmüştür.

Bulgu 5: Sosyal networkun en çok kullanıldığı ülkeler sırasıyla; Malezya (haftada ortalama 9 saat), Rusya (8.1 saat) ve Türkiye (haftada 7.7 saat) olarak sıralanmaktadır.

Bulgu 6: Çevrimiçi arkadaş sayılarına bakıldığında; Malezya ortalama 233 ortalama arkadaş sayısıyla listenin birinci sırasında yer almakta. Brezilya ikinci sırada olup, 231 kişi ile listede yer almaktadır. Bu oran, Japonya'da 29 olarak görülmektedir.

Anlayacağımız; 21.yyda dijital yaşam neredeyse gerçek yaşamın yerini almaya başlamıştır. Dünya dijital hayatın getirdiği fırsatlardan yararlanmaya başlamışken, biz bundan geri kalmamalıyız. Bu herkes için geçerli; bireyler için de, şirketler için de, hükümetler için de...     







10/25/2010

Expat Lokalizasyonu

Küresel iş dünyasında yurtdışına yapılan görevlendirmeler, özellikle 1-5 yıllık, günümüzde halen popülerliğini korumaktadır. Her ne kadar daha farklı görevlendirmeler de; kısa vadeli görevlendirmeler (short-term assignments), uzatılmış iş seyahatleri (extended business travels), kısa mesafeler arası görevlendirmeler (commuter assignments), gelişim amaçlı görevlendirmeler (developmental assignments) ve sanal takımlar (virtual teams) şirketler tarafından kullanılmaktaysa da.... 

Tüm bu görevlendirme çeşitlerinin tanımlamalarına girmeyeceğim. Esas konumuz, görevlendirme sonrasında yürürlüğe alınacak Lokalizasyon.

Lokalizasyon süreci, önceden belirlenmiş olan görev süresi bitiminde, expat çalışanların gitmiş oldukları ülkedeki lokal şartlara geçirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Lokalizasyonu tetikleyen başıca dört ana faktör vardır; bunlar;
  • Maliyet Optimizasyonu
  • Belirli bir süreden fazla expatlığın devam ediyor olması
  • Kişinin ülkesine dönmek istememesi
  • Organizasyon bünyesinde, çalışana uygun bir pozisyonunun bulunamaması

olarak özetlenebilir.

Lokalizasyon Uygulamaları

Global olarak yapılmış olan birtakım anket sonuçları yardımıyla, uygulama örneklerini bulmak mümkün. Bunların belli başlı olanlarını aşağıda aktarmaya çalıştım. Ancak şu bir gerçek ki; lokalizasyon sürecinin tek bir doğrusu kesinlikle yoktur. 

Şirketler, kendi yapabilirlikleri, kendi stratejileri doğrultusunda karar vererek, lokalizasyonu yürütmek zorundadırlar. Anket sonuçları sadece birer yol gösterici niteliğindedir, ve bu şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.

2008 ORC Uluslararası Görevlendirmeler Politika ve Uygulamaları Anketi

·         Anket katılımcısı 400’den fazla.
·         Ücret ve Yan Haklar Paketi’ni;
o    %39’u düşürmüyor
o    %19’u vaka bazında değerlendiriyor
o    %12’si gidilen ülkede 5 yıl sonunda, düşürüyor.

·         Lokalizasyon Politikası;
o    %41’inde herhangibir prosedür yok,
o    %22’sinde yazılı politika var,
o    %20’si anlık karar veriyor,
o    %18’inde enformel politika mevcut.
o    Lokalizasyon politikası olan şirketlerin,%59’u tüm ülkelerde standard prosedürü uygulamakta, %34’ü ise, farklı lokasyonlar için farklı uygulamalar yapmaktadırlar.

·         Çalışanlar lokal şartlara geçerken şirketlerin;
o    %44’ü tamamen lokal şartlara uygun ücretlendirme,
o    %26’sı lokal ücret paketi + ödenek
o    %7’si lokal ücret paketi + götürü ödeme
o    %1’i belirsiz süreyle lokal ücret paketi + ödenek
metodunu seçmektedirler.

2008 KPMG Küresel Görevlendirmeler Politika ve Uygulamaları Anketi

·         Anket katılımcısı 430.
·         Şirketlerin %18’i, belirli bir süre sonunda tüm yan hakları kaldırıyorlar.
·         %17’si kademeli olarak kaldırıyorlar.
·         %9’u lokalizasyon sonrasında sınırlı sayıda yan hakkı çalışana sağlıyor.
·         %28’i çalışanı kendi ülkesindeki emeklilik sisteminden bağını koparıp, görev yapılan ülkeye transfer ediyor.
·         %27’si çalışanın ücret paketini değiştirerek, lokal şartlara uyumlandırıyor.
·         %34’ünün yazılı bir politikası yok, vaka başına hareket ediyor.
·         %19’u lokalizasyon uygulamıyor

2008 Mercer Uluslararası Görevlendirmeler Anketi

·         Anket katılımcısı 200’den fazla.
·         Katılımcıların %54’ü lokalizasyon uyguluyor.
·         Lokalizasyon uygulayanların;
o    %69’u çalışanlar istediği için,
o    %40’ı maliyetleri azaltmak amacıyla,
o    %52’si belirli bir süre expatlık yaptıktan sonra,
o    %20’si ise Organizasyonel değişiklik etkenleriyle yaptıklarını belirtmişlerdir.

2009 Brookfield Küresel Görevlendirmeler Anketi

·         Anket katılımcısı 180.
·         Lokalizasyon vakalarının;
o    %36’sında çalışan ülkede kalmak istemekte,
o    %20’sinde önceden belirlenmiş süre sonucunda,
o    %15’inde maliyetler sebebiyle
o    %11’inde ise, uygun başka pozisyon bulunamaması nedeniyle uygulandığı görülmüştür.
·         Lokalizasyon geçiş süreci katılımcı şirketlerin;
o    %39’unda 5 yıl ve daha fazla
o    %22’sinde hemen
o    %16’sında 3 yıl,
o    %8’inde 2 yıl,
o    %8’inde 4 yıl,
o    %7’sinde de 1 yıl olarak belirlenmiştir.

·         Ücret ve Yan Haklar uyumlandırma süreci ise;
o    %43’ünde hemen lokal şartlara geçiş,
o    %7’sinde 1 yıl sonunda geçiş (expat ücretlendirme paketinin %50’si ilave verilerek)
o    %7’sinde 2 yıl sonunda geçiş (birinci yıl %80, ikinci yıl %50 oranında expat ücret paketinin verilmesi)
o    %18’inde 3 yıllık bir geçiş süreci (birinci yılda %80, ikinci yılda %50 ve üçüncü yılda da %20 oranında ücret paketinin sağlanması) olarak belirlenmiştir.



Görüleceği üzere, global uygulamaları da dikkate aldığımızda, farklı tipte lokalizasyon geçişlerinin uygulanmaktadır. Bu konularda danışmanlık veren şirketler de, bu konuda kesin bir yargı vermekten kaçınmaktadırlar.

Aslında doğrusu da bu; Organizasyonların operasyonlarının bulunduğu coğrafya, ihtiyaçlar ve koşullar ne kadar farklılaşırsa, lokalizasyon şartları da o derece değişken olacaktır.

Ancak, expat çalışan nüfusuna sahip olan şirket İK profesyonelleri, lokalizasyon prensiplerini yazılı hale getirmek zorundadırlar. Uzun süreli görevlendirmeye gidecek olan çalışanlara şeffaf ve yalın bir prosedür sağlamak, Uluslararası İK Yönetimi ile sorumlu olan İkcılar için bir gerekliliktir.

Bir sonraki yazıda Türk Expatların Lokalizasyonu üzerinde duracağım...